Daha Paylaşımcı

Keşfedin, ilham alın ve yeşil dönüşüm yolculuğunuzda GreeniX Blog’unu takip edin

Evsel ve Endüstriyel Siyah Su Geri Kazanımı

8 dk Okuma Süresi / 04.04.2025 / Genel
Hemen bizimle iletişime geçin ve geleceğe bugünden yatırım yapın!
Greenix

1. Siyah Su Nedir?

Tanımı ve Bileşimi: Siyah su, en basit tanımıyla lağım içeren tuvalet atık sularıdır. Evsel atık sular içinde tuvaletlerden gelen, fekal madde ve idrar içeren kısma “siyah su” denir. Genellikle banyo, mutfak, lavabo gibi kaynaklardan gelen atık sular “gri su” olarak ayrılırken, geriye kalan tuvalet atıkları siyah suyu oluşturur. Evsel atık suyun büyük kısmı su olup (~%99,9’u su), sadece %0,1’lik kısmı kirletici maddelerden oluşur. Bu küçük orandaki kirleticiler arasında yüksek oranda organik madde (BOİ/KOİ değeri yüksek), azot ve fosfor gibi besin maddeleri, yağ ve gresler ile hastalık yapıcı patojen mikroorganizmalar bulunur. Siyah suyun rengi ve kokusu içindeki organik yükün ve mikrobiyolojik aktivitelerin bir sonucudur.

Evsel ve Endüstriyel Siyah Su Farkları: Evsel siyah su, hanelerden ve toplu yaşam alanlarından kaynaklanan tuvalet atıklarını ifade ederken, endüstriyel siyah su benzer şekilde yüksek kirletici yüklere sahip ancak endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan atıksular anlamına gelir. Evsel siyah suyun bileşimi nispeten daha tutarlı olup büyük oranda organik atık ve besin maddeleri (özellikle azot) içerir; örneğin evsel atık sudaki toplam azotun çok büyük bölümü tuvalet (siyah su) kaynaklıdır. Bu nedenle evsel siyah su, gri suya kıyasla arıtılması daha zor olan kısımdır. Endüstriyel atıksular ise kaynağa göre çok değişken içerik gösterir; bir fabrika veya işletmeden çıkan “siyah su” güçlü organik kirleticilerin yanı sıra ağır metaller, toksik kimyasallar, boya ve yağlar gibi endüstriye özgü kirlilikler barındırabilir. Örneğin gıda endüstrisinden kaynaklanan atıksular yüksek organik madde ve besin yüküyle alıcı ortamlarda oksijen azalmasına yol açarak su ekosistemine zarar verebilirken, tekstil endüstrisi atık suları yoğun renk (boyar madde) ve kimyasal içerikleri nedeniyle toksik etki gösterebilir. Bu farklılıklar, endüstriyel siyah suyun arıtımında özel süreçler ve önlemler gerektirmesine yol açar. Sonuç olarak evsel siyah su daha çok biyolojik ve besin giderimi odaklı arıtım isterken, endüstriyel siyah suyun yönetimi kirlilik tipine göre kimyasal arıtım, özel membran filtrasyonu veya ileri arıtım adımları gibi ilave teknolojiler gerektirebilir.

2. Siyah Su Geri Kazanım Teknolojileri

Siyah suyun geri kazanımı, atıksu içindeki kirleticilerin arıtılarak suyun yeniden kullanılabilir hale getirilmesini hedefler. Bu amaçla fiziksel, kimyasal ve biyolojik arıtma yöntemleri genellikle bir arada veya ardışık olarak kullanılır. Ayrıca gelişen membran teknolojileri ve doğal arıtma yöntemleri de siyah suyun ileri derecede temizlenmesinde önemli rol oynar. Aşağıda bu teknoloji ve yöntemler özetlenmiştir:

Fiziksel Arıtma Yöntemleri

Fiziksel arıtma, atık sudaki katı partiküllerin ve askıda katı maddelerin mekanik süreçlerle uzaklaştırılmasını içerir. Bu adım genellikle arıtma prosesinin ilk aşamasıdır ve geri kazanım için kritik ön arıtma sağlar. Fiziksel arıtma kapsamında; ızgara ve eleklerden geçirme, çöktürme (sedimantasyon) ve yüzdürme (flotasyon) gibi işlemler uygulanır. Örneğin, kaba katı atıklar ve kum gibi partiküller ızgaralar ve çökeltme havuzlarında tutulur. Hafif askıda kirliler ise havalandırma ile oluşturulan hava kabarcıkları yardımıyla yüzdürülerek köpükle uzaklaştırılabilir (flotasyon). Bu fiziksel işlemler, sonraki biyolojik ve kimyasal arıtma ünitelerinin verimli çalışabilmesi için suyu ön arıtmadan geçirerek pompalar ve membranlar gibi ekipmanların tıkanmasını önler.

Kimyasal Arıtma Yöntemleri

Kimyasal arıtma, fiziksel ve biyolojik arıtmayla giderilemeyen veya azaltılamayan çözünmüş kirleticileri uzaklaştırmak için çeşitli kimyasal işlemlerin uygulanmasıdır. Siyah su içerisinde organik madde dışında azot, fosfor gibi besin elementleri, deterjanlar, ağır metaller ve toksik organikler bulunabilir. Bu kirleticileri gidermek amacıyla koagülasyon-flokülasyon (pıhtılaştırma ve çöktürme), nötralizasyon (pH ayarlaması) ve oksidasyon gibi kimyasal prosesler devreye girer. Örneğin fosforun giderimi için kimyasal çöktürme yoluyla fosfatların uzaklaştırılması, dezenfeksiyon için klorlama veya UV ile zararlı mikroorganizmaların etkisiz hale getirilmesi kimyasal arıtma adımlarıdır. Ağır metaller çöktürme veya iyon değişimi ile tutulabilirken, atık suyun pH’sının ayarlanması hem kimyasal tepkimelerin verimi hem de son dezenfeksiyon basamağının etkinliği için önemlidir. Kimyasal arıtma yöntemleri sayesinde siyah suda renk, koku gibi estetik sorunlara yol açan maddeler ile ekotoksikolojik risk oluşturan bileşenler azaltılarak suyun güvenli yeniden kullanımına uygun kalitede olması sağlanır.

Biyolojik Arıtma Yöntemleri

Biyolojik arıtma, atık sudaki çözünmüş organik kirleticilerin mikroorganizmalar aracılığıyla parçalanmasına dayalı en önemli arıtım adımlarından biridir. Siyah suyun geri kazanımında, doğada mevcut olan bakteri ve diğer mikroorganizmalar kontrollü bir ortamda çoğaltılarak organik maddelerin daha basit bileşiklere (örn. karbondioksit, su, nitrat) dönüştürülmesi hedeflenir. Yaygın biyolojik arıtma sistemleri arasında aktif çamur prosesleri (havalandırmalı biyolojik havuzlar), biyofilm sistemleri (biyodiskler, biyofilteler) ve ardışık kesikli reaktörler (SBR) bulunur. Örneğin aktif çamur sisteminde atıksu havalandırma tanklarında mikroorganizmalarla karıştırılır; bakteriler organik kirleticileri besin olarak tüketip büyürken kirleticiler parçalanır ve biyokütleye dönüştürülür. Belli bir süre sonra havalandırma kesilerek çöktürme aşamasına geçilir ve oluşan aktif çamur sudan ayrılır. Değerlerie BOİ (biyokimyasal oksijen ihtiyacı) ve KOİ değerleri büyük ölçüde düşürülen su, geri kazanım için daha temiz hale gelir. Döner biyolojik kontaktörler (RBC) gibi sistemler ise disklere tutunan biyofilm sayesinde organik maddeyi giderir. Yüksek verimli modern biyolojik arıtma sistemlerinden biri de Membran Biyoreaktör (MBR) teknolojisidir; bu sistemde aktif çamur prosesi ile membran filtrasyon bir arada kullanılarak ize miktarda askıda katı madde kalacak şekilde çok iyi kalitede arıtma sağlanır. Biyolojik arıtma, doğal süreçleri taklit ettiği ve kimyasal madde ek ihtiyacını azalttığı için çevre dostu ve ekonomik bir yöntemdir. Özellikle evsel siyah suların geri kazanımında biyolojik prosesler anahtar rol oynar ve uygun işletildiğinde azot ve fosfor gibi besin maddelerinin giderimi de mümkündür (örn. nitrifikasyon-denitrifikasyon, biyolojik fosfor giderimi).

Membran Teknolojileri

Membran bazlı arıtma teknolojileri, siyah suyun ileri arıtımında ve yüksek kaliteli su eldesinde giderek yaygınlaşan yenilikçi yöntemlerdir. Membran teknolojilerinde, yarı geçirgen filtreler kullanılarak su içindeki çok küçük kirleticiler dahi tutulabilir. Kullanılan membranın gözenek boyutuna ve çalışma prensibine göre farklı sistemler vardır: Mikrofiltrasyon (MF), Ultrafiltrasyon (UF), Nanofiltrasyon (NF) ve Ters Ozmoz (RO) en yaygın membran prosesleridir. Örneğin ultrafiltrasyon, suyu bakteri ve bulanıklık oluşturan partiküllerden arındırırken; ters ozmoz çok daha küçük iyonları ve çözünmüş tuzları dahi uzaklaştırarak neredeyse saf su kalitesine yakın ürün suyu verebilir. Membran Biyoreaktör (MBR) sistemleri, yukarıda belirtildiği gibi aktif çamur havuzunda oluşan arıtılmış suyun çıkışında bir membran filtrasyonu entegre ederek klasik aktif çamur tesislerine kıyasla çok daha temiz bir çıkış suyu sağlar. MBR sistemleri siyah su geri kazanımında özellikle yer darlığı olan alanlarda veya yüksek arıtma verimi istendiğinde tercih edilir. Membran teknolojileri ile arıtılmış siyah su, dezenfeksiyon sonrası güvenle tekrar kullanılabilecek nitelikte olur. Örneğin kombine bir membran dizisi ile arıtılan su, endüstriyel proses suyu veya kazan besi suyu olarak tekrar fabrikaya döndürülebilir; hatta ters ozmozdan geçmiş atıksu, gerektiğinde içme suyu standartlarına yaklaştırılabilir. Membran sistemlerinin avantajı yüksek arıtma performansı iken, dezavantajı membran tıkanması ve enerji ihtiyacı olabilmesidir. Ancak son yıllarda enerji verimli membran sistemleri ve kendi kendini temizleyen (backwash) özellikler gelişmiştir, bu da sürdürülebilir membran kullanımını kolaylaştırmaktadır.

Doğal Arıtma Yöntemleri (Yapay Sulak Alanlar vb.)

Doğal arıtma sistemleri, suyu doğadaki süreçleri kullanarak arıtmayı hedefleyen, genellikle düşük enerji ve işletme maliyetiyle çalışan teknolojilerdir. Yapay sulak alan (constructed wetland) sistemleri bunun başlıca örneklerindendir. Yapay sulak alanlar, sığ ve uzun havuzlarda çakıl veya toprak dolgu içinde sucul bitkilerin yetiştiği ve atık suyun bu ortamdaki doğal süreçlerle arıtıldığı sistemlerdir. Bu sistemlerde bitkiler, mikroorganizmalar, toprak ve güneş ışığı bir arada etki ederek fiziksel (çökertme, filtrasyon), kimyasal (adsorpsiyon, bitki alımı) ve biyolojik (mikrobiyal bozunma) mekanizmalarla kirleticileri giderir. Örneğin bir yapay sulak alanda, bitki kök bölgesinde oluşan mikrobiyal film organik maddeleri parçalar, bitkiler kökleriyle azot ve fosforu bünyelerine alır ve güneş ışığı ile patojenlerin bir kısmı etkisiz hale gelir. Serbest su yüzeyli (yüzey akışlı) veya yüzey altı akışlı (sub-surface) tipte sulak alan sistemleri farklı tasarımlarla kullanılabilir. Bu doğal sistemler özellikle küçük yerleşimler, yazlık siteler veya debisi düşük evsel atıksular için uygun, basit teknik bilgi ile işletilebilen sürdürülebilir bir alternatiftir. Avantajları arasında düşük enerji ihtiyacı, ekosistem hizmeti sunmaları (yeşil alan oluşturma, habitat sağlama) ve bazı durumlarda arıtılmış suyun çevresel olarak daha kabul edilebilir olması sayılabilir. Ancak, yapay sulak alanların etkinliği uzun bekletme sürelerine bağlıdır ve yüksek yüklemelerde veya soğuk iklimde performans düşebilir. Türkiye’de de bazı küçük belediyelerde ve tesislerde yapay sulak alanlar kurulmuş ancak tasarım/işletme hataları nedeniyle bazıları verimli çalışmamıştır. Doğru projelendirildiğinde ve düzenli bakım yapıldığında, doğal arıtma yöntemleri siyah suyun geri kazanımında çevre dostu bir çözüm sunar. Bu yolla arıtılan su, genelde tarımsal sulama, ağaçlandırma veya doğaya güvenli deşarj gibi amaçlarla kullanılabilmektedir.

Yenilikçi ve Sürdürülebilir Teknolojiler

Siyah su arıtımı alanında, sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda yeni teknolojiler ve yaklaşımlar hızla gelişmektedir. Membran Biyoreaktörler, Hareketli Yataklı Biyofilm Reaktörleri (MBBR) ve SBR sistemleri zaten modern uygulamalarda yerini almış inovatif proseslerdir. Bunların yanı sıra mikro ve makro ölçekli yenilikler de dikkat çekmektedir. Örneğin, anaerobik membran biyoreaktör (AnMBR) teknolojisi, siyah suyu oksijensiz ortamda arıtarak biyogaz üretirken, çıkış suyunu da membranla filtreleyerek ileri arıtma sağlar. Bu sayede hem enerji elde edilir (üretilen metan gazı enerjiye dönüştürülebilir) hem de su geri kazanılır – atıksu arıtma tesisleri enerji tüketen değil, enerji üreten merkezler haline gelebilir. Gelişmiş oksidasyon prosesleri (ozonlama, UV/H2O2 gibi) ise siyah suda kalan inatçı kirleticileri (ilaç kalıntıları, hormonlar vb.) parçalamak için yenilikçi bir çözümdür ve özellikle arıtılmış suyun güvenliği açısından önem kazanmaktadır. Duyarlı sensörler ve otomasyon kullanarak arıtma süreçlerinin gerçek zamanlı izlenmesi de yeni trendler arasındadır; bu sayede dozajlar ve işletme koşulları anlık optimize edilerek hem verim artışı hem enerji tasarrufu sağlanabilmektedir.

Sürdürülebilir teknolojilerde bir diğer odak noktası, atıkların döngüsel ekonomiye kazandırılması ve yan ürünlerin değerlendirilmesidir. Örneğin, siyah su arıtımının bir yan ürünü olan arıtma çamurundan enerji ve gübre elde etmek yenilikçi uygulamalardandır. Çamurun anaerobik çürütülmesi ile biyogaz elde edilirken geriye kalan stabilize çamur tarımda toprak iyileştirici olarak kullanılabilir. Arıtma tesislerinde biriken besin maddelerinin geri kazanımı da yeni teknolojilerin hedefidir: Özellikle azalan fosfor rezervleri nedeniyle atıksudan fosfor geri kazanımı (örneğin struvit minerali elde edilerek gübre üretimi) kritik önem kazanmıştır. Benzer şekilde, ayrı toplanan idrar (sarı su) veya yoğunlaştırılmış siyah su akımlarından azot geri kazanımı (ör. amonyum sülfat üretimi) gibi yenilikçi uygulamalar üzerinde çalışılmaktadır. Bu tür kaynak geri kazanımı odaklı teknolojiler sayesinde atık su arıtma tesisleri, “atıksu arıtma” yerine “kaynak geri kazanım tesisi” işlevi görmeye başlayacaktır. Gelecekte siyah suyun yerinde (desentralize) arıtımı da yaygınlaşabilir; örneğin bina veya sitelere kurulan kompakt paket arıtma sistemleriyle (konteyner tipi MBR vb.) atık su kaynağında arıtılıp tekrar tuvalet rezervuarlarında veya bahçe sulamada kullanılabilir. Sonuç olarak yenilikçi teknolojiler, siyah suyun geri kazanımında enerji verimliliğini artırmayı, işletme maliyetlerini düşürmeyi ve arıtılmış sudan maksimum faydayı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu gelişmeler, su kıtlığı yaşanan bölgelerde güvenilir yeni su kaynağı yaratmak ve çevresel ayak izini azaltmak açısından kritik olacaktır.

3. Türkiye’de Siyah Su Yönetimi ve Mevzuatı

Mevzuat ve Atıksu Standartları

Türkiye’de evsel ve endüstriyel atık suların yönetimi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinasyonunda çeşitli yasa ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir. En temel mevzuat, 2872 sayılı Çevre Kanunu olup, alıcı ortamlara izin verilen deşarj standartlarının belirlenmesini ve kirletenin yükümlülüklerini tanımlar. Teknik detaylar ise yönetmelik ve tebliğlerle açıklanır. Örneğin Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (SKKY), farklı alıcı ortam tipleri (akarsular, göller, denizler vb.) ve sektörler için deşarj limitlerini belirlemektedir. Bu yönetmelik uyarınca evsel atıksuların arıtılmış halde dahi biyokimyasal oksijen ihtiyacı (BOİ5), kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), askıda katı madde ve yağ-gres gibi parametrelerin belli sınır değerleri altında olması zorunludur. Ayrıca, Kentsel Atıksu Arıtımı Yönetmeliği belediye atıksularının toplanması ve arıtılmasına dair hükümler içerir; bu kapsamda belirli nüfus eşiğinin üzerindeki yerleşimlerde atıksu arıtma tesisi kurulması zorunlu tutulmuş ve hassas su alanlarına deşarj söz konusuysa azot-fosfor giderimi gibi ileri arıtma gereklilikleri getirilmiştir.

Yakın dönemde, arıtılmış atıksuyun yeniden kullanımı konusunda da mevzuatta gelişmeler olmuştur. 25 Ekim 2022’de Resmî Gazete’de yayımlanan Atıksu Arıtma Tesisleri Teknik Usuller Tebliği’ndeki değişiklik, arıtılmış atık suların çeşitli kullanımlar için kalite kriterlerini tanımlamış ve yeniden kullanım hedeflerini ortaya koymuştur. Bu düzenlemeye göre arıtılmış suyun sulama, sanayi, rezervuar besleme gibi alanlarda güvenli kullanımı için standartlar belirlenmiş; ayrıca ülke genelinde arıtılmış atık suyun yeniden kullanım oranının 2023 yılında en az %5’e, 2030’da ise %15’e çıkarılması hedefi resmi olarak ortaya konmuştur. Bu hedefler doğrultusunda atıksu arıtma tesislerinin tasarım ve işletmesinde geri kazanım kriterlerine uyum sağlanması teşvik edilmektedir. Kısaca, Türkiye’de mevzuat siyah su da dahil olmak üzere tüm atık suların arıtılmadan alıcı ortama verilmesini yasaklar ve arıtma sonrası gerek deşarj gerek yeniden kullanım durumunda uyulması gereken kalite standartlarını tanımlar.

Endüstriyel Atık Su Yönetimi ve Yükümlülükler

Endüstriyel kaynaklı atıksu (endüstriyel “siyah su”), içerdiği kirletici çeşitliliği ve yüksek konsantrasyonlar nedeniyle özel denetime tabiidir. SKKY ve ilgili yönetmelikler, çeşitli sektörler için özel deşarj limitleri veya ön arıtma gereklilikleri öngörür. Örneğin organize sanayi bölgelerindeki fabrikaların ortak bir atıksu arıtma tesisine bağlanmadan önce belirli parametrelerde ön arıtma yapmaları zorunludur; aksi takdirde kanalizasyon sistemine kabul edilmezler. Endüstriyel atıksu yönetiminde “kirleten öder” prensibi geçerlidir: İşletmeler, atıksularını mevzuata uygun şekilde arıtmak veya arıtma hizmeti almakla yükümlüdür. Arıtmasız veya standartların çok üzerinde kirlilik yüküyle deşarj yapan tesislere ağır idari yaptırımlar (para cezaları, faaliyet durdurma, Çevre İzin Lisans iptali gibi) uygulanır. Bu zorunluluklar, endüstriyel siyah suyun arıtılmadan doğaya verilmesi halinde doğacak ciddi çevresel zararları önlemeyi amaçlar. Nitekim arıtılmamış endüstriyel atık sular, alıcı su ortamlarında oksijen tükenmesi, toksik etki, renk ve koku problemi gibi pek çok soruna yol açabilmektedir. Örneğin gıda sanayi atıksularının arıtılmadan nehre deşarjı, sudaki çözünmüş oksijeni tüketerek balık ölümlerine neden olabilirken; boya, ağır metal veya kimyasal içeren sular suyu kullanılmaz hale getirip ekosistemde zehirlenmelere sebep olabilir. Bu nedenle her endüstriyel tesis, kendi atık suyunun karakterine uygun bir arıtma sistemi kurmalı veya organize sanayi arıtma tesisine gerekli şartlarda atıksu vermelidir. Türkiye’de birçok organize sanayi bölgesinde ortak atıksu arıtma tesisleri kurulmuştur ve buralarda evsel ve endüstriyel atık sular birlikte arıtılmaktadır. Ayrıca sanayi tesisleri, arıtılmış atık sularını yeniden kullanma imkânına sahipse, bu da çevresel yükümlülükleri yerine getirmenin yanı sıra su tasarrufu açısından teşvik edilmektedir. Sonuç olarak, endüstriyel siyah su yönetimi ülkemizde sıkı mevzuat denetimi altındadır ve işletmeler hem yasal uyum hem de kurumsal sosyal sorumluluk açısından atık su geri kazanımına yönelmeye başlamıştır.

Geri Kazanım Teşvikleri ve Sürdürülebilirlik Politikaları

Su kaynaklarının korunması ve verimli kullanımı, Türkiye’nin sürdürülebilirlik ajandasında önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda yeniden kullanımın teşviki adına hem yasal düzenlemeler yapılmakta hem de farkındalık programları yürütülmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (yeni adıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı), 2023 hedefi olan %5 atıksu yeniden kullanım oranının yılın ilk yarısında aşıldığını ve 2030 için %15 hedefine doğru ilerlendiğini açıklamıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı da “Su Verimliliği Seferberliği” kapsamında, geleneksel olmayan su kaynaklarının (arıtılmış atıksu, yağmur suyu, gri su vb.) kullanımına dair rehberler hazırlamış, sektörlere yönelik bilinçlendirme çalışmaları başlatmıştır. Bu kapsamda teşvik edici yasal düzenlemeler oluşturulması üzerine çalışmalar devam etmektedir. Örneğin, arıtılmış atık suyunu tarımsal sulamada veya proseslerinde kullanan işletmelere su kullanım izinlerinde kolaylık veya indirimler sağlanması gibi teşvik mekanizmaları gündemdedir. Bazı büyükşehir belediyeleri, kendi arıtma tesislerinden çıkan suyu park-bahçe sulaması veya sanayiye kullanım suyu olarak vermeye başlamış, bu uygulamaları yaygınlaştırmak için çiftçiler ve sanayiciler teşvik edilmiştir.

Sürdürülebilirlik politikaları açısından, atık su geri kazanımı “döngüsel ekonomi” modelinin su sektöründeki karşılığıdır. Türkiye’nin Ulusal Su Verimliliği Eylem Planı ve İklim Değişikliğine Uyum Stratejileri içinde atıksuların yeniden kullanımı önemli bir yer almaktadır. Bu kapsamda merkezi bütçe ve uluslararası finansman destekli pilot projeler hayata geçirilmekte, üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kurumlar aracılığıyla Ar-Ge faaliyetleri yürütülmektedir. Örneğin TÜBİTAK MAM tarafından yürütülen projelerde atıksulardan su ve değerli madde geri kazanım teknolojileri geliştirilmektedir. Sıfır Atık girişimi, öncelikle katı atıklarla anılsa da atık suların da bir kaynak olarak tekrar kullanımını vurgulayan bütüncül bir yaklaşıma sahiptir. Nitekim resmi bir kaynakta “atık su arıtma tesislerinin de gelir getiren ekonomik bir kaynağa dönüştürülmesi, sıfır atık ekonomisinin ayrılmaz bir bileşenidir” ifadeleriyle, arıtılmış suyun ekonomiye kazandırılması hedeflenmiştir. Sonuç olarak, Türkiye’de siyah suyun geri kazanımı konusunda yasal zemin güçlenmekte ve politikalar giderek daha teşvik edici hale gelmektedir. Artan su stresi ve kuraklık riskleri göz önüne alındığında hem kamu hem özel sektörde atıksu geri kazanımı uygulamalarının önümüzdeki yıllarda hızla yaygınlaşması beklenmektedir.

4. Uygulama Örnekleri ve Başarı Hikayeleri

Türkiye’den Uygulamalar

Türkiye’de arıtılmış atık suların yeniden kullanımı son yıllarda gündemde olsa da toplam arıtma kapasitesine oranla halen sınırlı düzeydedir. TÜİK verilerine göre 2020 yılında ülkede 4,4 milyar m³ atık su arıtılmış, bunun %98,4’ü alıcı ortama deşarj edilirken sadece %1,6’sı sanayide veya tarımda yeniden kullanılmıştır. Ancak bu düşük oranı yükseltmeye yönelik çeşitli projeler hayata geçirilmeye başlamıştır. Özellikle su kıtlığının hissedildiği bölgelerde, arıtılan siyah suların tarımsal sulamada kullanımıyla ilgili başarı hikayeleri ortaya çıkmaktadır. Örneğin Antalya Büyükşehir Belediyesi, Korkuteli ilçesindeki atıksu arıtma tesisinden çıkan suları tarımsal amaçla değerlendiren bir projeyi 2024 yılında tamamlamıştır. Bu projede, tesisten deşarj edilen atık suya ilave filtrasyon ve dezenfeksiyon üniteleri eklenerek suyun kalitesi tarımsal sulama kriterlerine getirilmiş ve yaklaşık 16 km’lik bir boru hattıyla Beğiş Ovası’ndaki 2000 dekarlık kuru tarım arazisine iletilmiştir. Sonuç olarak bölgede yıllardır susuzluktan ekilemeyen topraklar suya kavuşmuş; çiftçiler meyve bahçeleri kurmaya, aromatik bitkiler yetiştirmeye başlamıştır. Bu, atık suyun “ikinci bir su kaynağı” olarak kullanılmasına güzel bir örnektir ve hem sosyal hem ekonomik fayda sağlamıştır (çiftçilerin gelirinin artması, bölgesel kalkınma gibi).

Benzer şekilde, Konya gibi su stresi yaşayan bazı illerde, arıtılmış kentsel atık suyun yeşil alan sulaması veya tarım için kullanılması planlanmıştır. İzmir Çiğli İleri Biyolojik Arıtma Tesisi çıkış suyunun bir bölümünün organize sanayi bölgelerine proses suyu olarak verilmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. Antalya’nın yanı sıra Muğla, Aydın, İzmir gibi illerde de arıtma tesisi çıkış sularının park bahçe sulaması, golf sahası sulaması veya orman ağaçlandırma projelerinde kullanıldığı örnekler mevcuttur. Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) bazında bakıldığında, bazı OSB’ler su geri kazanım tesisleri kurarak atık suyun bir kısmını arıtıp yeniden proseslerinde kullanmaya başlamıştır. Örneğin kimya veya tekstil OSB’lerinde ters ozmoz teknolojileriyle atık sudan saf su üretilip, kazan beslemede veya soğutma suyunda yeniden kullanım gerçekleştirilmektedir. Bu sayede hem su tüketim maliyetleri düşmekte hem de çevreye deşarj edilen atık su miktarı azaltılmaktadır. Devletin sağladığı teşvikler (hibe, uygun kredi, arıtma tesisi kurma destekleri vb.) bu uygulamaları hızlandırmaktadır.

Türkiye’de henüz içme suyu amaçlı doğrudan bir siyah su geri kazanımı uygulaması bulunmamaktadır. Ancak dolaylı içme suyu temini anlamında araştırmalar yapılmaktadır; örneğin arıtılmış atık suyun yapay bir sulak alanda veya yeraltı akiferine beslenerek doğal arıtım sonrası barajlara takviye edilmesi konsept olarak değerlendirilmektedir. Özetle, Türkiye’de siyah su geri kazanımı alanındaki başarı hikayeleri şimdilik daha çok tarımsal ve peyzaj sulama ile endüstriyel kullanım odaklıdır. Son yıllarda bilinçlenmenin artmasıyla, yerel yönetimler arıtılmış suyu bir “atık” değil “kaynak” olarak görmeye başlamış ve pilot projeler hız kazanmıştır. Bu projelerin yaygınlaşmasıyla hem su kaynaklarının korunmasına hem de ekonomik anlamda su arz güvenliğine önemli katkılar sağlanması beklenmektedir.

Dünyadan Örnekler

Dünyada siyah su geri kazanımı konusunda bazı ülkeler ve şehirler öncü konumdadır. İsrail, atık suların yeniden kullanımı denildiğinde dünya lideri olarak gösterilebilir. Ülkede belediye atık sularının yaklaşık %90’ı arıtıldıktan sonra yeniden kullanılmaktadır. Bu son derece yüksek oranın büyük kısmı tarımsal sulamaya yönlendirilmektedir. İsrail’in en büyük atıksu arıtma tesisi olan Tel Aviv yakınlarındaki Şafdan Tesisi, günde 370 bin m³ (97 milyon galon) atık suyu ileri biyolojik arıtma ve toprak içi doğal filtrasyon (akifer enjeksiyonu) ile arıtarak Negev Çölü’nde tarım için kullanıma. Bu sayede İsrail, su kıtlığına rağmen tarımsal üretimini sürdürebilmiş ve içme suyu kaynaklarını önemli ölçüde korumuştur. İsrail örneği, siyah suyu bir yük değil değerli bir kaynak olarak gören yaklaşımın başarısını göstermektedir. Elde edilen %90’lık geri kazanım oranı, dünyadaki diğer ülkelere kıyasla yaklaşık dört kat daha fazladır ve “her damlayı yeniden kullan” stratejisinin mümkün olduğunu kanıtlamıştır.

Bir diğer çarpıcı örnek, su kaynakları kıt olan Singapur’dur. Singapur devleti, NEWater adı verilen programla şehirdeki atık suların ileri arıtma sonrasında tekrar içme suyu döngüsüne kazandırılmasını sağlamıştır. Kurulan yüksek teknolojili arıtma tesislerinde siyah su, mikrofiltrasyon, ters ozmoz ve ultraviyole dezenfeksiyon aşamalarından geçirilerek çok yüksek kalitede su elde edilmektedir. Günümüzde Singapur, su talebinin yaklaşık %40’ını geri dönüştürülmüş atık sudan karşılayabilmektedir. Bu oranın 2060’ta %55’e çıkarılması hedeflenmektedir. Elde edilen suyun büyük bölümü endüstriyel kullanıma tahsis edilmekte, belirli bir kısmı ise şehrin rezervuarlarına beslenerek içme suyu üretiminde kullanılmaktadır. Bu model, kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde dahi ileri membran teknolojileriyle siyah suyun doğrudan içme suyu kalitesine ulaştırılabileceğini göstermiştir. Ayrıca Singapur örneğinde, atık su geri kazanımının bir yan faydası olarak denizlere deşarj edilen kirlilik yükü de ciddi oranda azalmıştır (çok az bir kısmı denize verilmektedir).

Dünyada başka başarı hikâyeleri de mevcuttur. Namibya’nın Windhoek kenti, 1960’lardan beri atık sularını içme suyu olarak geri dönüştüren sistemini başarıyla işletmekte, bu alanda öncü sayılmaktadır. ABD, California’daki Orange County, atık suyunu ileri arıtıp yeraltı suyu beslemesi yoluyla dolaylı içme suyu üretimi yaparak hem deniz suyu girişimini engellemekte hem su arzını çeşitlendirmektedir. İspanya ve Avustralya gibi su sıkıntısı çeken ülkelerde de arıtılmış atık suların özellikle park sulaması ve endüstride kullanımı oldukça yaygındır. Örneğin İspanya’nın güneyinde tarımsal sulamada atık su yeniden kullanımı yaygınlaştırılmış, Avustralya’da kurak dönemlerde bazı şehirler geri kazanılmış suyu peyzaj sulamasında zorunlu hale getirmiştir.

Bu örnekler, siyah su geri kazanımının ekonomik ve çevresel faydalarını somut biçimde ortaya koymaktadır. İsrail’de suyun geri kazanımı sayesinde dış kaynaklara bağımlılık azalırken, yıllık su bütçesine önemli katkı sağlanmıştır. Singapur’da NEWater, su arz güvenliğinin temel bileşenlerinden biri olmuş ve komşu ülkeden su ithalatına bağımlılığı azaltmıştır. Tarımda atık su kullanımı, temiz su kaynaklarının şehirler ve ekosistemler için korunmasını sağlarken, gübre niteliğindeki besinleri içerdiği için mahsul verimini de destekleyebilmektedir (kontrollü uygulandığında). Endüstriyel kullanımlarda ise geri kazanılmış su, işletmelere sürekli ve ucuz bir su temin imkânı sunarak üretimde aksamaları önler. Çevresel açıdan bakıldığında, atık suyun yeniden kullanılması, arıtılmış dahi olsa alıcı ortama deşarj edilen yükü azaltır, böylece nehirlerin, göllerin kirlilikten korunmasına yardımcı olur. Ayrıca atık sudan enerji veya gübre elde eden sistemler, fosil yakıt kullanımını ve kimyasal gübre üretim ihtiyacını azaltarak dolaylı yoldan sera gazı emisyonlarına da olumlu etki yapar.

Özetle gerek Türkiye gerekse dünyadan uygulamalar göstermektedir ki siyah suyun geri kazanımı teknik olarak mümkündür ve doğru uygulandığında su kıtlığına çözüm, ekonomik kazanç ve çevresel iyileşme gibi çok yönlü faydalar sağlamaktadır. Türkiye, bu alandaki küresel deneyimlerden yararlanarak ve kendi su yönetimi hedefleri doğrultusunda projelerini yaygınlaştırarak atık suyun değerini daha da artırabilir.

5. Siyah Su Geri Kazanımının Geleceği

Yeni Teknolojiler ve Trendler

Önümüzdeki dönemde siyah su geri kazanımında yüksek teknoloji ile doğal yaklaşımların iç içe geçtiği hibrit çözümler öne çıkacaktır. Yeni teknolojiler, arıtma süreçlerini daha verimli, esnek ve enerji-etkin hale getirmeyi hedefliyor. Örneğin ileri sensör teknolojileri ve yapay zekâ destekli otomasyon, tesislerin gerçek zamanlı izleme ve kontrolünü sağlayarak anlık yük değişimlerine uyumlu, optimum kimyasal ve enerji tüketen işletmeyi mümkün kılacak. Bu sayede arıtma tesisleri “akıllı tesis” konseptine doğru evrilecek ve örneğin gelen atık suyun kirlilik derecesine göre havalandırma üniteleri otomatik ayarlanıp enerji tasarrufu sağlanacak.

Biyoteknoloji alanında, genetiği optimize edilmiş mikroorganizmalar veya enzimatik arıtma yöntemleri gündeme gelebilir. Belirli kirleticileri (mesela ilaç aktif maddeleri veya mikro kirleticileri) özel olarak parçalayabilen bakteri kültürleri geliştirilerek siyah suların arıtımına entegre edilebilir. Ayrıca atık sularda oluşan ve arıtmayı zorlaştıran biyolojik köpüklenme veya koku problemlerine karşı yeni biyolojik veya kimyasal çözümler (anti-fouling malzemeler, ozon enjeksiyonu gibi) trend olacaktır.

Desentralize (yerinde) arıtma sistemleri de geleceğin önemli bir parçasıdır. Büyük merkezi tesislerin yanı sıra mahalle, site veya bina ölçeğinde paket arıtma üniteleri ile atık suyun kaynağa yakın arıtılarak geri kazanımı, özellikle yeni akıllı şehir projelerinde gözetilen bir yaklaşımdır. Bu sayede hem büyük altyapıların yükü azalmakta hem de arıtılmış suyun lokal kullanımına imkân verilmektedir (ör. bir sitenin arıtma sistemi suyu toplayıp bahçe sulamasına veriyor, kalanını şebekeye deşarj ediyor gibi). Bu trend, modüler ve taşınabilir arıtma teknolojilerinin (konteyner tipi MBR, kompakt disk filtre vb.) gelişimini de hızlandıracaktır.

Membran teknolojilerinde, düşük basınçla çalışan yüksek verimli membranlar ve membran yüzeyinde kirlenmeyi önleyen kaplamalar geliştirilmektedir. Bu, enerji tüketimini ve işletme maliyetini düşürerek membranlı geri kazanım sistemlerini daha sürdürülebilir kılacak bir yeniliktir. Ayrıca elektriksel alan, ultrasonik dalga gibi yöntemlerle membranların kendi kendini temizlemesi (fouling giderimi) üzerine çalışmalar vardır.

Enerji pozitif atıksu arıtma tesisleri kavramı da geleceği şekillendirecektir. Amaç, siyah suyun içerisindeki kimyasal enerjiyi (organik madde formunda) maksimum oranda biyogaza çevirip tesisin tüm enerji ihtiyacını karşılamak ve fazlasını şebekeye vermektir. Bu doğrultuda iki kademeli anaerobik sistemler, ileri çamur çürütme teknolojileri (termal hidroliz vb.) ve yakıt hücreleri gibi inovasyonlar entegre edilebilir. Böylece siyah su arıtımı hem su geri kazanımı sağlar hem de yenilenebilir enerji üretim merkezine dönüşebilir.

Dijital ikiz (digital twin) uygulamaları, atık su arıtma tesislerinin bir sanal modelini gerçek zamanlı olarak işletmeye olanak veren bir başka trenddir. Bu model üzerinden farklı senaryolar (debi artışı, ekipman arızası, şok kirletici girişi vb.) simüle edilerek en iyi tepki stratejileri belirlenebilir, bu da gelecekteki olaylara hazırlığı artırır.

Son olarak, halk sağlığı izleme alanında atık suların kullanımı artacaktır (COVID-19 döneminde kanalizasyondan virüs takibi yapılması gibi). Bu sayede kentlerin atık suyu, sadece geri kazanılacak bir kaynak değil, aynı zamanda toplum sağlığını izleme ve yönetmede bir veri kaynağı olacak. Bu trend, atık su arıtma tesislerinin laboratuvar ve izleme kapasitelerinin artmasına yol açacaktır. Kısacası, yeni teknolojiler siyah su geri kazanımında hem proses verimliliğini artıracak hem de arıtma tesislerinin fonksiyonunu genişletecektir.

Döngüsel Ekonomi ve Sürdürülebilirlik Açısından Değerlendirme

Siyah su geri kazanımının geleceği, döngüsel ekonomi ilkeleri çerçevesinde şekillenecektir. Döngüsel ekonomi, atık oluşumunu en aza indirip mevcut kaynakları tekrar kullanıma sokarak kaynak verimliliğini maksimize etmeyi amaçlar. Atık suların geri kazanımı da suyun “döngüsel” kullanımını sağlayarak lineer tüketim modelinden uzaklaşmayı mümkün kılar. Bu bağlamda, geleceğin atık su arıtma tesisleri çok amaçlı kaynak üretim merkezleri olacaktır: Temiz su, enerji ve besin maddeleri geri kazanımı bir arada yapılacaktır.

Özellikle besin maddelerinin döngüsü önemli hale geliyor. Siyah su, insan kaynaklı azot ve fosforun yoğunlaştığı bir akım olduğu için, bu maddelerin geri kazanımı global sürdürülebilirlik açısından kritiktir. Fosfor, tarım için elzem bir gübre maddesi olup dünya doğal rezervleri sınırlıdır ve birçok ülke dışa bağımlıdır. Döngüsel ekonomi yaklaşımıyla atık sudan fosfor geri kazanımı, doğal fosfor yataklarının tükenme riskine karşı bir sigorta gibidir. Arıtma tesislerinden elde edilecek struvit veya diğer fosforlu ürünler gübreye dönüştürülerek tarımsal üretime geri kazandırılabilir. Benzer şekilde, azot geri kazanımı da (örneğin amonyak stripping ile amonyum sülfat üretimi) mineral gübre ihtiyacını azaltacaktır. Böylece, siyah su ile tarım arasında kapalı bir döngü kurularak hem suyun hem de içindeki besinlerin yeniden kullanımı sağlanır.

Döngüsel ekonominin bir diğer faydası, atık yönetiminden ekonomik kazanç yaratılmasıdır. Arıtılmış suyun satılması, geri kazanılan metanın enerjiye çevrilip şebekeye verilmesi veya gübre olarak satılabilmesi, atık su arıtımını bir kamu hizmeti olmanın ötesinde gelir getirici bir sektöre dönüştürebilir. Bu da arıtma tesislerinin finansal sürdürülebilirliğini artırır ve yeni yatırımları teşvik eder. Nitekim birçok ülkede arıtma tesisleri ürettikleri elektriği satarak veya gübre hammaddesi sağlayarak kendi bütçelerine katkı yapmaya başlamıştır.

İklim değişikliği perspektifinden bakıldığında da siyah su geri kazanımı kritik bir uyum stratejisidir. Yağış rejimlerindeki düzensizlikler, kuraklıklar su sıkıntısını artırırken, atık sular güvenilir ve iklimden bağımsız bir su kaynağı sunar. Bu nedenle, gelecekte kurak bölgelerde şehirler tamamen kendi atık sularını geri dönüştürerek su döngülerini kapatmayı (su-kendi-yeterliliği sağlamayı) hedefleyebilir. Bazı uzmanlar, büyük ölçekli su geri kazanımının, deniz suyunu tuzdan arındırmaya göre enerji ve maliyet açısından daha avantajlı olduğunu vurgulamaktadır. Böylece döngüsel su kullanımı, daha düşük karbon ayak iziyle su teminine katkı sağlar.

Toplumsal açıdan da dönüşümler beklenmektedir. Sürdürülebilir bir siyah su yönetimi, kamuoyunun kabulü ve bilinçlenmesi ile doğrudan ilişkilidir. İleride eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri sayesinde, halkın arıtılmış su kullanımına yönelik çekincelerinin (özellikle doğrudan içme suyu kullanımındaki “yadırgama” etkisinin) azalması öngörülmektedir. Hatta yeni nesiller için “tuvaletten gelen suyun bahçede kullanılması” gibi uygulamalar sıradan hale gelebilir. Döngüsel ekonomi kavramı eğitim müfredatlarına girerek, çocukluktan itibaren suyun döngüsel kullanımı konusunda bir farkındalık oluşturacaktır.

Siyah su geri kazanımının geleceği, teknolojik inovasyonların ve döngüsel ekonomi anlayışının birleşimiyle şekillenecektir. Bu gelecekte, atıksu bertaraf edilecek bir sorun değil, yönetilecek ve değerlendirilecek bir kaynak olarak görülmektedir. Su kıtlığı, enerji maliyetleri ve çevre kirliliği gibi çağımızın başlıca sorunlarına karşı siyah suyun geri kazanımı önemli bir çözüm bileşeni olacaktır. Bu alandaki gelişmeler, suyun her damlasına hak ettiği değeri vererek hem bugünkü ihtiyaçları karşılayacak hem de gelecek nesillere temiz ve yeterli su kaynakları bırakmamıza yardımcı olacaktır.

 

Uzmanımızla görüşün

Sürdürülebilirlik çözümleri uzmanlığımız ve projelerimiz hakkında daha fazla bilgi edinmek için lütfen bizimle iletişime geçin.