“Net sıfır”, bir ülkenin ya da şirketin ürettiği sera gazı emisyonlarını, atmosferden uzaklaştırdığı emisyonlarla dengelemesi anlamına gelir. Yani, atmosfere salınan karbon kadar azaltım veya dengeleme yapılması hedeflenir. Bu, hem doğa temelli çözümler (örneğin ormanlaştırma) hem de teknolojik yaklaşımlar (karbon yakalama sistemleri gibi) yoluyla sağlanabilir.
Paris Anlaşması ile dünya genelinde 150’den fazla ülke, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak amacıyla net sıfır taahhütleri vermiştir. Türkiye de bu kapsamda 2053 yılı için Net Sıfır Emisyon hedefini açıklamış ve enerji, sanayi, ulaşım gibi yüksek emisyonlu sektörlerde yeşil dönüşümü hızlandırmıştır.
Avrupa Birliği’nin CBAM (Carbon Border AdjustmentMechanism) ve Türkiye’de kurulmakta olan ETS (EmissionsTrading System) mekanizmalarıyla birlikte şirketlerin net sıfır planları artık “gönüllü bir vizyon” değil, ekonomik bir zorunluluk haline gelmiştir.
Net sıfır, günümüzde sadece karbonu azaltmak değil şeffaf raporlama, verimli üretim ve sürdürülebilir büyüme için bir yol haritasıdır.
Avrupa Birliği’nin CBAM (Carbon Border AdjustmentMechanism) yani Karbon Sınır Düzenleme Mekanizması, 2026 yılı itibarıyla tamamen devreye girecek. Bu tarihten sonra Avrupa’ya ihraç edilen karbon yoğun ürünlerde özellikle çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik sektörlerinde ürünlerin gömülü karbon emisyonlarına göre mali yükümlülükler uygulanacak.
Bu durum, ihracat yapan Türk firmaları için doğrudan maliyet anlamına geliyor. Yani şirketler, karbon salımını ne kadar azaltırsa CBAM kapsamında o kadar az vergi ödeyecek. Bu nedenle emisyon yönetimini bugünden kuran firmalar gelecekte çok ciddi bir finansal avantaj elde edecek.
Aynı zamanda Türkiye de Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)’ni 2025–2026 döneminde devreye almayı planlıyor. ETS, karbon salımına fiyat biçen bir sistemdir. Her işletmeye yıllık bir “emisyon kotası” tanımlanır; kotayı aşan firmalar karbon bedeli öder veya karbon kredisi satın alır. Bu da karbon yoğun sektörler için yeni bir mali parametre oluşturur.
Dolayısıyla hem CBAM hem de ETS süreci işletmelerin karbon yönetimi, raporlama ve azaltım planlarını kurmasını zorunlu hale getirmektedir.
Bugün net sıfır yolculuğuna başlayan şirketler:
Ayrıca, sürdürülebilir finans kuruluşları, kredi veren bankalar ve yatırım fonları da artık şirketlerden emisyon verisi ve net sıfır planı talep ediyor. Bu nedenle geç kalmak yalnızca ihracat maliyetini değil aynı zamanda yatırım fırsatlarını da kaybetmek anlamına gelebilir.
Net sıfır stratejisine geçişin ilk adımı, mevcut durumu doğru analiz etmek ve operasyonel sınırları net biçimde tanımlamaktır. Şirketlerin, hangi faaliyetlerinin sera gazı emisyonuna neden olduğunu ve hangi alanların kontrol alanlarına girdiğini bilmesi gerekir. Bu süreç, karbon yönetim sisteminin temelini oluşturur.
Öncelikle, organizasyonel sınır belirlenir. Bu, şirketin sahip olduğu veya doğrudan kontrol ettiği tesisleri, şubeleri ve operasyonları kapsar. Ardından, operasyonel sınırlar tanımlanır yani doğrudan (Scope 1), dolaylı enerji kullanımı (Scope 2) ve tedarik zinciri kaynaklı emisyonlar (Scope 3) ayrıştırılır.
Bu yaklaşımın uluslararası kabul görmüş standardı GHG Protocol (Greenhouse Gas Protocol)’dür. Protokol, tüm şirketlerin emisyon hesaplamalarında ortak bir dil kullanmasını sağlar ve CBAM, ETS veya TSRS gibi sistemlerle tam uyumluluk kazandırır.
Pratikte bu aşamada yapılması gerekenler şunlardır:
Bu analiz sera gazı miktarını ve işletmenin karbon yoğun alanlarını ve azaltım potansiyelini de ortaya koyar. İlerleyen adımlarda hazırlanacak emisyon envanteri, hedef belirleme ve azaltım planı gibi aşamalar için güvenilir bir temel sağlar.
Emisyon Envanteri (Scope 1–2–3) Nasıl Çıkarılır?
Net sıfır yolculuğunun en kritik aşaması, işletmenin emisyon envanterinin doğru bir şekilde hazırlanmasıdır. Şirketin tüm faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını kapsamlı biçimde ortaya koyar.
Emisyon envanteri, GHG Protocol standartlarına göre üç kapsam altında değerlendirilir:
Scope 1 – Doğrudan Emisyonlar
Şirketin doğrudan kontrol ettiği kaynaklardan salınan emisyonları kapsar. Örneğin;
Scope 2 – Dolaylı Enerji Emisyonları
Şirketin kendi üretmediği ancak satın aldığı elektrik, buhar, ısıtma veya soğutma kaynaklı emisyonlardır. Elektrik tüketimi, çoğu işletmenin toplam karbon ayak izi içinde önemli bir paya sahiptir. Bu nedenle enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı, Scope 2 azaltımının temel stratejilerindendir.
Scope 3 – Diğer Dolaylı Emisyonlar
Tedarik zinciri, lojistik, iş seyahatleri, çalışan ulaşımı, ürünlerin kullanımı ve bertarafı gibi doğrudan kontrol dışı ama işletme faaliyetleriyle ilişkili tüm emisyonları kapsar.
Scope 3 genellikle en geniş ve yönetilmesi en zor alan olsa da CBAM ve sürdürülebilir tedarik zinciri kriterleri nedeniyle giderek daha fazla önem kazanmıştır.
Karbon Ayak İzi Raporlamasının Rolü
Emisyon envanteri aynı zamanda şirketin kurumsal karbon ayak izi raporlamasının temelini oluşturur. Bu rapor, işletmenin yıllık sera gazı salımlarını sayısal olarak ortaya koyar önceki yıllarla kıyaslama yapılmasına ve performansın ölçülmesine olanak tanır.
Karbon ayak izi raporlaması yapılırken dikkat edilmesi gereken başlıca unsurlar şunlardır:
Doğru hazırlanmış bir karbon ayak izi raporu, yalnızca mevcut performansın ölçülmesini sağlamaz; aynı zamanda CBAM beyanları, TSRS raporlaması ve sürdürülebilirlik endekslerine entegrasyon açısından da resmi bir veri kaynağı görevi görür.
Net sıfır sürecinde başarıya ulaşmanın en önemli adımlarından biri bilim temelli ve ölçülebilir hedefler belirlemektir. Hedefler, yalnızca bir vizyon göstergesi değil; aynı zamanda şirketin sürdürülebilirlik performansını yönetmek, izlemek ve yatırımcılar nezdinde güven oluşturmak için kullanılan stratejik araçlardır.
Kısa vadeli hedefler genellikle 3 ila 5 yıllık dönemleri kapsar ve emisyon azaltımına yönelik somut aksiyonlara odaklanır. Örneğin; enerji tüketiminde %15 azalma, yenilenebilir enerji payının %40’a çıkarılması veya atık geri dönüşüm oranının iki katına çıkarılması gibi metrikler bu dönemde izlenir. Bu hedefler, hızlı kazanımlar sağlayarak hem finansal hem çevresel fayda yaratır.
Uzun vadeli hedefler ise şirketin net sıfır vizyonunu destekleyen daha kapsamlı bir yol haritası oluşturur. Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefiyle uyumlu olarak, işletmelerin de kendi yol haritalarını bu çerçevede şekillendirmesi beklenir. Bu hedefler karbon nötr üretim tesisleri kurmak, döngüsel ekonomi prensiplerini uygulamak veya tedarik zincirinde sıfır emisyon hedefi koymak gibi daha yapısal dönüşümleri içerir.
Uluslararası düzeyde, SBTi (Science Based Targets initiative) standartları bu sürecin referans noktası olarak kabul edilir. SBTi’ye göre belirlenen hedefler, şirketlerin küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefine katkı sağlamasını garanti eder. Böylece şirket yalnızca karbon azaltımı değil, aynı zamanda küresel iklim stratejileriyle uyumlu bir dönüşüm sürecine girmiş olur.
Hedeflerin somutlaşması için her birinin KPI (KeyPerformance Indicator) düzeyinde tanımlanması gerekir. Bu göstergeler, enerji tüketimi, karbon yoğunluğu (CO₂e/ürün birimi), yenilenebilir enerji oranı, su kullanımı gibi ölçülebilir alanlarda ilerlemeyi takip etmeyi sağlar.
Net sıfır hedeflerine ulaşmanın en stratejik adımı iyi kurgulanmış bir emisyon azaltım planı oluşturmaktır. Bu plan maliyet optimizasyonu, enerji verimliliği ve marka itibarı açısından da büyük bir avantaj sağlar. Azaltım planı hazırlanırken temel amaç, mevcut karbon ayak izini analiz etmek, öncelikli emisyon kaynaklarını belirlemek ve bu alanlarda sürdürülebilir çözümler geliştirmektir.
Azaltım stratejisinin ilk aşaması, yüksek emisyon yoğunluklu alanların tespit edilmesidir. Bu genellikle enerji tüketimi, hammadde kullanımı, üretim prosesleri ve lojistik faaliyetlerde ortaya çıkar. Şirketin kontrol edebildiği doğrudan emisyonlar (Scope 1) için enerji verimliliği, proses optimizasyonu ve düşük karbonlu yakıtlara geçiş gibi önlemler alınabilir. Dolaylı enerji emisyonlarında (Scope 2) ise yenilenebilir enerjiye geçiş, güneş veya rüzgâr gibi kaynaklardan elektrik temini önemli bir adımdır.
Tedarik zinciri kaynaklı emisyonlar (Scope 3) ise en karmaşık ama aynı zamanda en yüksek etkiye sahip alandır. Burada sürdürülebilir satın alma politikalarının geliştirilmesi, tedarikçilerle karbon azaltım hedeflerinin paylaşılması ve lojistik süreçlerde yeşil taşıma yöntemlerinin tercih edilmesi gerekir. Bu kapsamda, tedarik zinciri boyunca karbon yönetimi kültürünü benimsemek hem CBAM uyumunu kolaylaştırır hem de işletmenin çevresel performansını güçlendirir.
Azaltım planında teknolojik yatırımlar da kritik bir rol oynar. Enerji izleme sistemleri, atık ısı geri kazanım teknolojileri, düşük karbonlu malzeme kullanımı veya karbon yakalama (CCUS) çözümleri, sanayi işletmelerinin dönüşüm hızını belirler. Ayrıca, yeşil bina uygulamaları, ISO 50001 enerji yönetim sistemi ve dijital karbon izleme araçları da azaltım planına entegre edilebilir.
Planın bir diğer önemli bileşeni de ofset politikasıdır. Şirketler, doğrudan azaltamadıkları emisyonları dengelemek için karbon kredisi, yenilenebilir enerji sertifikaları (I-REC) veya ağaçlandırma projeleri gibi mekanizmaları kullanabilir. Ancak bu adım, azaltım faaliyetlerinin yerine değil, onları tamamlayıcı bir unsur olarak ele alınmalıdır.
Net sıfır hedeflerine ulaşmak aynı zamanda güçlü bir finansal planlama süreci gerektirir. Şirketlerin emisyon azaltım projelerini hayata geçirebilmeleri için doğru kaynaklara erişmesi, bu yolculuğun en kritik aşamalarından biridir. Finansman stratejisi, karbon yönetimi yatırımlarının sürdürülebilir biçimde uygulanmasını, yenilenebilir enerjiye geçişin hızlanmasını ve dijital izleme altyapısının kurulmasını sağlar.
İlk adım, net sıfır planının mali boyutunun doğru şekilde tanımlanmasıdır. Enerji verimliliği yatırımları, yenilenebilir enerji sistemleri, atık geri kazanım projeleri, karbon yakalama teknolojileri (CCUS) ve sürdürülebilir lojistik dönüşümleri, finansman ihtiyacının en yoğun olduğu alanlardır. Bu yatırımların geri dönüş süresi ve karbon azaltım etkisi analiz edilerek bir önceliklendirme tablosu oluşturulmalıdır.
Finansman kaynakları hem iç kaynaklar hem de dış destek mekanizmaları ile çeşitlendirilebilir. İç kaynaklar kapsamında enerji tasarruflarından elde edilen mali kazanımlar veya verimlilik projelerinden sağlanan operasyonel iyileştirmeler yeniden yatırım olarak değerlendirilebilir. Dış kaynaklarda ise Türkiye ve uluslararası arenada çok sayıda destek programı mevcuttur.
Bunlara ek olarak, ESG yatırım fonları da günümüzde önemli bir finansman kaynağı haline gelmiştir. Sürdürülebilirlik performansını raporlayan, karbon ayak izi yönetimini şeffaf bir biçimde gerçekleştiren şirketler, bu fonlardan daha kolay destek alabilmektedir. Bu nedenle, finansman planı yalnızca mali tablolarla değil, güçlü bir ESG ve karbon yönetimi altyapısıyla birlikte ele alınmalıdır.
Net sıfır stratejisinin sürdürülebilir ve güvenilir biçimde yönetilebilmesi için en kritik aşamalardan biri MRV (Monitoring, Reporting, Verification) yani İzleme, Raporlama ve Doğrulama sürecidir. MRV sistemi, yalnızca emisyonların ölçülmesini değil; aynı zamanda bu verilerin şeffaf biçimde raporlanmasını ve bağımsız kuruluşlarca doğrulanmasını sağlar. Böylece şirketler hem yasal uyumluluk hem de paydaş güveni açısından güçlü bir pozisyon elde eder.
İzleme (Monitoring) aşamasında, tüm sera gazı kaynaklarına ilişkin veriler sistematik olarak toplanır. Bu, enerji tüketimi, yakıt kullanımı, üretim proseslerinden çıkan doğrudan emisyonlar (Scope 1) ile satın alınan elektrik, ısı veya buhar gibi dolaylı enerji tüketimlerinden kaynaklanan emisyonları (Scope 2) kapsar. Ayrıca, tedarik zinciri, lojistik, ürün kullanımı ve bertaraf süreçleriyle ilgili dolaylı emisyonlar (Scope 3) da düzenli olarak takip edilmelidir. Bu aşamada karbon ayak izi raporlaması temel bir araçtır; veriler ISO 14064 standardı veya GHG Protocol gibi uluslararası metodolojilere göre toplanmalıdır.
Raporlama (Reporting) aşamasında elde edilen veriler, yıllık veya dönemsel raporlarla paydaşlara sunulur. Bu raporlar yalnızca emisyon miktarlarını değil, aynı zamanda uygulanan azaltım projelerini, enerji verimliliği performansını, yenilenebilir enerji oranını ve ofset (dengeleme) politikalarını da içermelidir. Türkiye’de raporlamalar TSRS 1 ve TSRS 2 standartlarına uygun biçimde hazırlanabilir. Aynı zamanda uluslararası düzeyde GRI, CDP, TCFD ve CSRD gibi raporlama çerçevelerine entegre edilmesi, raporların karşılaştırılabilirliğini ve güvenilirliğini artırır.
Doğrulama (Verification) aşaması ise MRV sisteminin güvenilirliğini sağlayan son adımdır. Burada bağımsız denetim kuruluşları, raporlanan verilerin doğruluğunu kontrol eder. Emisyon ölçüm yöntemleri, veri toplama süreçleri ve hesaplama formülleri ISO 14064-3 standardı kapsamında doğrulanır. Bu süreç, hem CBAM (Carbon Border AdjustmentMechanism) hem de Türkiye’nin devreye alacağı Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) açısından kritik öneme sahiptir; çünkü doğrulanmış veriler, bu sistemlerdeki yükümlülüklerin temelini oluşturur.
Etkili bir MRV sistemi stratejik yönetim aracı olarak da kullanılabilir. MRV verileri, şirketin karbon yoğunluğu, enerji verimliliği ve kaynak kullanım performansı hakkında düzenli içgörüler sunar. Bu veriler sayesinde şirketler, KPI’larını (ana performans göstergelerini) yenileyebilir sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma hızını izleyebilir ve gerektiğinde stratejilerini güncelleyebilir.
Sürdürülebilirlik danışmanlığı, bu sürecin her aşamasında işletmelere doğru veri yönetimi, stratejik yol haritaları ve raporlama desteği sunarak hem CBAM uyumunu kolaylaştırır hem de şirketleri 2053 Net Sıfır hedefi doğrultusunda güçlendirir. Bugün atılan her adım, sadece karbon azaltımını değil, aynı zamanda geleceğe daha dirençli, sorumlu ve rekabetçi bir iş modeli inşa etmeyi de mümkün kılar.
Sürdürülebilirlik çözümleri uzmanlığımız ve projelerimiz hakkında daha fazla bilgi edinmek için lütfen bizimle iletişime geçin.